Şimdi Bizim Ormanlarımız Yanıyor Ya…
Şimdi bizim ormanlarımız yanıyorken söndürme uçaklarımız bakımsızlık ya da uçuracak kimse olmadığından hangarlardan çıkamıyor ya… Ben bu yazıyı, kurtuluş savaşından yeni çıkmış, onca yokluk ve yoksulluk içindeyken, çelik yapmış, uçak yapmış, rüzgar tüneli inşa etmiş, otomobil ve roket yapmış ama hep ihanete uğramış bütün yurtsever meslek büyüklerim için yazıyorum.
İçinde bulunduğumuz günlerde birçok insan şu soruyu daha fazla sormaya başladı: Ne oldu bize ve bu ne zaman oldu? Bu soruya yanıt verememenin acısını yaşayarak yanan her bir ağaçla, her bir börtü böcekle hepimiz yeniden yeniden yanıyoruz.
Oysa üzerinde yaşadığımız topraklar üzerinde umut hiç eksik olmamış. Özellikle kurtuluş savaşının ardındanbaşlayan dönemde, her türlü yanlış, ihanet ve eziyete karşın bir nehir akıp durmuş, bu nehri besleyen kollar da hep olmuş.
Anadolu yarımadasında akıp giden bu nehri anlatan hikayeler, destanlar, türküler, romanlarla yetiştik. Bu türkülerin en güzellerinden birini yıllardır dinleriz:
Bu aşk bende akar gider hep akar gider
Köpük gibi çağlayarak bir nehir gibi…
Kurtuluş savaşının, yokluk ve yoksulluğunu, kanı ve ateşi görmüş kadroları savaşın hemen ardından bir an bile beklemeden geç kalınmış çelik çağını yakalamak istemişler örneğin. Bunun için, o zamanların dört haneli köyü Kırıkkale’de, Sakarya Muharebesi’nde aldığı mermi hala kafatasında duran yüzbaşı ile Cumhuriyet’in ilk mühendislerinden Selahattin Şambaşoğluve arkadaşları çelik üretmeye girişmişler.Daha sonra ülkenin NATO’ya sokulmasıyla girişilen sanayileşme hamlesinin yarım kalacağını hiç akıllarına getirmedennehre akmaya çalışmışlar.
Cumhuriyet’e kol kanat gerenler eğitim seferberliği başlatıp köy enstitülerini kurmuşlar. Hasan Ali Yücel, Hakkı Tonguç ve arkadaşları nehrin köpük gibi çağlayan akışı durmasın diye gecelerini gündüzlerine katmışlar. Bu yarım kalmış aydınlanma devriminin talebeleri, köy enstitülüler, ülkenin her tarafına akıp durmuşlar yıllarca.
Y. Müh. Emin Bozoğlu ve çalışma arkadaşları, tam da zamanında, mucize sayılacak bir süredeotomobil tasarlayıp nehrin yeniden bentlerini yıkarak akması için uğraşmışlar. Gencecik insanlardı, kim bilir, hiç akıllarına bile gelmedi bir ihanet şebekesinin umutlarını yok edeceğini.
Dünyada 68 rüzgarının estiği, demokrasi ve özgürlük isteklerinin yayıldığı zamanda, bu toprakların insanı yine kayıtsız kalmamış. Çünkü nehir akıyormuş bir kere. Dünya bugün içinde bulunduğumuz duruma gelmesin, insanlığın geleceği aydınlık olsun diye yollara düşenlere katılmış bizimkiler de. Samsun’dan Ankara’ya ‘Tam Bağımsız Türkiye İçin Mustafa Kemal Yürüyüşü’nü başlatanlar da nehri coşturmak isteyenlerdi. Tam o sırada, yakın zamanlarda kaybettiğimiz Nuri Saryal Hoca asistan ve öğrencileri ile birlikte günde 20 saate yakın çalışarak ODTÜ’nde ülkenin ilk roketi ORDOT’u yapmak için çabalıyormuş. İlk roketleri yapıp uçurduktan birkaç ay sonra, bir karşı kara propaganda ile projesine desteğin kesileceğini aklına bile getirmeden.
Sonra 68’lilerin kardeşleri 78’lilerdur demek istediler karşı devrimcilere. Çoğu üniversite eğitimi alan, yurtsever bir kuşak ile yeniden coşacaktınehir. Ama birçoğu öldürüldü, sakat bırakıldı, yıllarca cezaevlerinde çürütüldü.Bir kez daha, üstelik de güçlü bir set çekildi nehrin önüne.
Şimdi bütün bunlardan sonra bu nehir durdu mu, durur mu nehir? Eğer Anadolu türküsünü söyleyebiliyorsa,‘bu aşk bende akar gider hep akar gider…’ diyebiliyorsa nehir de akıp gidecek, hiçbirimiz başımızı eğmeyelim.